Göçle Gelen Kadın Hikayeleri - 1
- 09 Ocak 2020
Ne an ama. Tania heyecan ile ışıldıyordu. O,
annesinin altın kaplı sokaklarından her zaman bahsettiği, gideceği cennet
diyarına gerçekten gidecek olduğu, bu güne inanamıyordu. Gözleri tamamen açık
ve göğsü hızlı tempolu bir bando gibi ritim tutarak uçak koltuğuna yerleşti -
incecik sekiz yaşındaki bedenini geri yaslayarak arkasına yaslanırken ayakları sarkıyordu.
Onun için Trinidad’a doğru yol almak,
sabırsızlıktan bekleyemediği, Disney Land’a gitmek gibi bir şeydi ki; bu durum
onun içinde tutmakta güçlük yaşadığı bir durumdu.
Kemerler takılıyken, o,
tüm yolculara kalkış için hazırlanmalarını sesi işitti; işte tam o an, onların
ayrılışlarına yol açan, aylarca katlanarak büyüyen kaostan ayrılıyor olduğu
ülkesini arkasında temkinli olarak anılarla bıraktığını hafızasına yazdı.
Annesi Sandra, ailesini geride bırakarak iki yıl önce denizaşırı ülkelere
gittiğinde her şey başladı. Carla’yı-Tania’nın onüç yaşındaki küçük kardeşini
beslemek için, kendi bedenini satmak zorunda kaldı. Carla tek odalı apartman
dairesini, Tania ve bebek olan kardeşi ile kapıda kalıp, dışarda şemsiye gibi
ake ağacına sığındığı zamanlarını özledi. Başka bir yol bulamadığında durum
daha da kötüleşti. Carla, kardeşlerin birbiri ile iletişimini tamamen koparan koruyucu
aile sisteminin bakımına yerleştirmek zorunda kaldı. Ayrılmalarının üzerinden
keder ve yalnızlık dolu on bir uzun ay geçmişti; ancak Sandra geri gelmişti ve
çocuklarını geri alacaktı. Yaşamlarını kötüleştiren karmaşadan ötelere. Şimdi
onların hepsi kurtulmuş ve sapa sağlamdı; hayallerinin ülkesi Trinidad’a yol
alıyorlardı.
Kabindeki ani sarsıntı,
Sandra’nın onlara babaları olduğunu söylediği ve Tania’nın elini hızlıca tuttuğu uzun boylu adamın elini
tutturdu; ancak durum gerçekten onların babaları olduğu muydu? Bu durum
Tania’nın umrunda değildi. Bu yabancıyı babası olarak atfetmekten gurur
duyuyordu. Onunla birlikte aileye değişik bir görünüm gelmişti, adam onların
rehinden kurtarıcısı gibiydi ve onları adeta kurtarmıştı. Tania’nın küçücük
ruhu, adına aile dedikleri bu yeni güvenlik “Cennet”ine sığınmışlardı.
Uçak gecenin
karanlığında yere iniş yaptı ve hafif bir ses Trinidad’a inen herkesi hoş bir
şekilde karşıladı. Tania – değişik tonlarda konuşan, tıngırtılı arılar gibi
değişik diller konuşan insanların kalabalığından etkilendi. İyi aydınlatılmış
sokakta, hızla giden otomobiller, Tania’da sokakların gerçekten altından döşenmiş
oldukları izlenimini unutturdu. Ne kadar uzağa giderlerse o kadar az
aydınlatılmış sokaklar, varış noktalarına vardıklarında, sadece yukarıdaki
yıldızlara dayanarak tamamen karanlıktaydılar. Yeni buldukları babaları 20m kare
alana sahip kulübelerinde, durdu. Kapıyı açtı böylelikle tüm aile içeri
girecektik. Bu onların yeni evleri olacaktı, ev bir yatak, üzerinde gaz lambası
ve ocak olan bir masa içeriyordu. Tania ve kardeşleri, o gece maceralarına
başlamak için gün ışığını sabırsızlıkla beklediler.
Şafak söktüğünde, Tania
ve kardeşleri, Carla önderliğinde, ellerinde kağıt parayla dışarı çıktılar. İlk
durakta, Tania güzellik salonuna gitti, gözleri en sevdiği meyve ve
kuruyemişlere takıldı. Yerinde duramıyordu, bu yüzden Tania – heyecan dolu
olarak –aşağı yukarı zıplıyordu. Bu durum, dükkan sahibini selamlamadan ondan
alışveriş yapmasına neden oldu.
Tania: Bir Bulla keki alabilir miyim, lütfen?
Dükkan sahibi: Nedir o?
Tania: Bir tane “Bulla”
Dükkan sahibi: Üzgünüm, burda Bulla satmıyoruz.
Bununla birlikte, Tania zıplamayı bıraktı ve cam kasaya yaklaştı ve düz
yuvarlak bir pastayı işaret etti ve dedi ki,
Tania: İşte bu Bulla
Dükkan sahibi: Oh, biskivü kek!
Dükkan sahibi Carla’ya döndü ve merakla sordu: Nereden geliyorsunuz?
Carla: “Aşağı Dah ”
Geldikleri doğrultuyu işaret ederek.
Dükkan sahibi: Hayır, hangi ülkeden geldiniz demek istedim.
Kardeşler tek bir ağızdan “Jamaika!” diye haykırdı.
Carla daha sonra, üzeri Catch yazan kırmızı bir abur cubur paketini işaret
etti ve Tania’ya yeni bir şey denemelerini söyledi. Tania denedi, ve yumuşak
karameli ve çikolata kaplı çıtır patlak pirincini ısırdıktan sonra; Catch
aniden onların favori atıştırmalığı oluverdi.
Eğlence zamanları artık
bitmişti, zaman artık Tania ve kardeşlerinin okula yerleştirilmelerinin
zamanıydı. Carla bir mil uzaktaki liseye giderken, Markus, Sandra’nın çalışma
yerine yakın bir çocuk yuvasına gitti. Tania evinden beş dakika uzaktaki bir
ilkokula gitti. Okuma kitabındaki kelimeleri öğretmeninin ondan istediği
şekilde telaffuz etmeyi öğrenmesi biraz zaman aldı. Sınıf arkadaşları onun
çabasını biliyorlardı ve ona kendini defalarca tekrar etmesine izin verdiler
ki, onunla alay edebilsinler. Tania arkadaş olabilmek için ve gerçekte asla
uygun olmadığı bir gruba girmek için yapabileceğinin hepsini yaptı. Kimseden
kabul görmeyerek, kabul görmeme Tania’da - kambur bir yürüyüş gösteren ve göz
temasından sakınan göz kapakları olan - melankolik bir ortam oluşturdu.
Ev, Tania'nın hiçbir
şey ama kendisi olduğu yerdi, Carla hem kız kardeşi hem de en iyi arkadaşıydı. Anneleri
ile oyun oynamıyorken, çamurdan kekler yaparlardı ve dükkan sahibine kendi
annelerinden bir hediye gibi ikram ederlerdi; dükkan sahibi ikisini kovalardı
ve onlara kızardı. Tania koşardı ve midesi ağrıyana kadar gülerdi.
Kendisini özdeşleştireceği
bir aileye sahip olma, Tania’yı dünyadaki yaşıtları arasında en mutlularından
biri yapmıştı. Sandra herhangi bir yardımı olursa diye Carla ile birlikte mutfakta
meşguldü. Tania kendi kendine oynarken, Markus bir kenarda oynardı. Markus, ona,
babasının oturduğu yere çıkmasına yardım ederdi. Birlikte elleri bir birine
çarpma oynu oynaması için ikna etme girişiminde bulunacaktı. Tania onun
ellerini tuttu, eline vurdu. Daha sonra Tania kendi ellerini onun ellerine
vurmaya başladı ve şöyle söylemeye başladı: “Utan, utan, utan; Artık Meksika’ya
gitmek istemiyorum.” Tania daha sonra babasına, kendi avuç içine kendi elini
alıp onun eline, biri yukarda öteki aşağıda iken vurmasını istedi. Tania şarkı söylemeye devam etti: “Kapımızın,
kapımızın eşiğinde şişkonun bir var. Beni yakamdan sarmalar ve bana bir dolar
ödettirir. Artık Meksika’ya gitmeyi istemem.” Tania fazlasını söyler söylemez,
o sağ elini tuttu ve onun yanaklarına yumuşak bir şamar indirdi ve “Utan!” diye
haykırdı. Bundan önce, Tania kahkahalara boğulmuştu. O, ona kandırıcı olarak
davranmış ve tüm gücüyle bir tokat gibi geri dönmüştü. Kemiksi ellerinin
yüzündeki geniş etkisi, onun beynine elektrik yollar gibiydi. Şaşkınlık içinde
haykırdı, göz yaşları hemencecik aktı. Annesi ve kız kardeşi, çok geçmeden
etrafına toplandılar. Carla, “Burada ne oldu?” diye sordu. Tania’nın çektiği ruhsal
acı, onun çektiği fiziksel ıstırapla kıyaslanamayacak kadar fazlaydı.
Baba kılıklı o yabancının
kamuflajını çıkardığı ve gerçek renklerine büründüğü gündü o gün. Hepimizin
görmesi için kafasında bir şapka vardı. Tania’nın ruhunu hakaret edici sözler ile
ve gecenin sessizliğine darbe vurarak, evin gölgesinde şapkasını çıkardı ve
Carla’yı avı haline getirdi. Sandra çocuklarını aldı ve başka eve taşındı ancak
hamile kaldığını anladığında geri döndü.
Düşünebilecek ve kendi
kararlarını kendi başına verebilecek yaşta olan Carla, ev dedikleri cehennemden
kaçmak için, Tania’nın kötü muameleye ve tacize maruz kalmasını göze aldı.
Tania’nın sınıf arkadaşları, öğretmenleri ve komşular durumu biliyorlardı ancak
hiç kimse kurtarmaya gelmedi. Kötü muamele ve taciz sekiz uzun yıl sürdü. O
oradan oraya mutluluktan sıçrayan, kendini ıslatana kadar kahkaha atan saf kız
– artık yoktu. Kim bilebilirdi ki; o uçağın inişiyle, benim de yaşamımın inişinin
gerçeleşeceğini.
Ben Tania’yım. Sekiz
yaşında Trinidad’a geldim. Şiddet ve tacize maruz bırakıldığımda sadece bir
çocuktum. Kötü muamelenin kişiliğimi ve geleceğimi değiştirdiğini söylemek –
benim kişiliğimi oluşturacağım sonraki yıllara olan geniş etkiyi azımsamak
olur. Trinidad’a göç etmenin kolay etkilenebilir genç zihin için bir kaçış yolu
olmuş olduğunu düşünebilirsiniz. Disney Land, beni korkan bir bünye ve acı dolu
hatıralarla ile geride bırakarak, cehenneme döndü. O fırtınanın ortasında Tanrı'yı
bulmak benim yoluma devam etmemi ve aklı başında kalmamı sağlayan şeydi. Emekçi
bir kadın gibi direndim. Şu anda, özellikle de durumlarından dolayı mağdur
kalabilecek çocuklara ve kadınlara yardım etmek için yaşam deneyimleriyle
donatılmış, güçlendirilmiş bir savaşçıyım. Ben şimdi hikayemle diğerleri
arasında ilham uyandıran bir yazarım.